İç Ortam Kalitesinin İnsanlar Üzerine Etkisi
Sadece yapının uygun şartlarda yönetimi değil aynı zamanda tesis içinde yaşayanların da sağlık ve esenliği çok önemlidir. Bu kapsamda akademik literatüre bağlı kalarak bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla pratik uygulamaları da içeren bir makale yazmak istedim. Bu makaleyi yazarken, hem Tesis Yönetimi hizmeti veren çalışanların bu konuda okur yazarlığını arttırırken aynı zamanda tesis içinde yaşayanlarında sağlık ve esenliklerine katkı sağlamayı hedeflemekteyim.
1. Giriş
1.1 Amaç
1.2 Özet
2. İç Ortam Kalitesini Etkileyen Alt Bileşenler
2.1. Ofis Binalarında İç Ortam Kalitesi
2.2. Hasta Bina Sendromu (HBS)
2.3. Termal Konfor
2.4. Akustik Konfor
2.5. Görsel Konfor
2.6. Aydınlatma Konforu
3. Sonuçlar
4. Kaynaklar
1. Giriş
1.1 Amaç
Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma İçin Küresel Amaçlarını ilan ettikten sonra, kurumlar sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmalara başlamıştır. Bu kapsamda sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden; 3. Sağlıklı ve Kaliteli Yaşam, 6. Temiz Su ve Sanitasyon, 7. Erişilebilir ve Temiz Enerji, 8. İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme, 11. Sürdürülebilir Şehirler ve Topluluklar, 12. Sorumlu Üretim ve Tüketim, 13. İklim Eylemi amaçlarını kapsayan Binalarda İç Ortam Kalitesinin İnsanlar üzerine etkisini ve sonuçlarının analiz edilmesini kapsamaktadır. Çalışmada kalite kavramı ile iç ortam kalitesinin sürdürülebilirlik ekseninde performansı analiz edilmektedir.
Bu makalenin bir parçası olarak oluşturulan bilgi, araştırmacılar, tasarımcılar, mühendisler ve tesis bakım mühendisleri için yararlı olacaktır. Bu makale aynı zamanda bu alanda araştırma yapmak isteyen araştırmacılar için de büyük fayda sağlayacak ve onlar için iyi bir başlangıç noktası olabilecektir.
1.2 Özet
İç ortam kalitesi, insanların sağlık ve iş performansları üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Düzgün havalandırma, uygun ısıtma ve nem seviyesi, yeterli aydınlatma, gürültü azaltma ve toksinlerin azaltılması gibi faktörler, çalışanların sağlık ve iş performanslarını olumlu yönde etkileyebilir. Aynı zamanda, iyi bir iç ortam kalitesi, çalışanların moral ve motivasyonlarını arttırabilir ve stres seviyelerini azaltabilir.
Birçok araştırma, iç ortam kalitesinin çalışanların sağlık, verimlilik ve memnuniyeti üzerinde etkili olduğunu göstermektedir. Bu kapsamda iç mekanların sıcaklık, nem, aydınlatma ve gürültü seviyelerinin insanların sağlık, refah ve verimlilik üzerindeki etkileri incelenmiş ve iç ortam kalitesinde yapılan iyileştirmeler neticesinde sağlık, refah, konfor ve memnuniyet anlamında pozitif etki olduğu görülmüş, iyileştirme yapılmadığı durumlarda ise negatif etkilendiği görülmüştür.
İç ortam kalitesinin insanlar üzerinde önemli etkileri olduğundan dolayı, iç ortam kalitesi iyileştirme çalışmaları yapmak, insanların sağlık, verimlilik ve memnuniyeti üzerinde pozitif etkiler yaratabilir.
Çalışmanın ana odak noktası, iç ortam kalitesinin ofis sakinlerinin sağlığı ve refahı üzerindeki etkisini analiz etmek olduğu için, arama için kullanılan anahtar kelimeler şunlardı: çalışan refahı, iç ortam kalitesi, çalışan konforu ve yeşil binalar.
2. İç Ortam Hava Kalitesini Etkileyen Bileşenler
İnsan sağlığı ve güvenliği açısından iç ortam kalitesine bağlı olarak istenen sağlık, refah ve verimliliğin sağlanabilmesi bakımından ortam koşullarının önemi oldukça büyüktür. Bu nedenle ortam koşullarının fiziksel ve psikolojik açıdan insanların yaşam fonksiyonlarını tehdit etmeyen, rahatsızlık ve sıkıntıya yol açmayan, ısı, nem, havalandırma, aydınlatma, gürültü, titreşim ve benzeri konularla ilgili sorunlardan arındırılmış olması gerekmektedir. Bu çalışmada da insan sağlığı, güvenliği ve verimliliğini etkileyen faktörlere yer verilmiştir.
İç ortam hava kalitesi kavramı ve Hasta Bina Sendromu (HBS) 1970’li yıllarda, petrol krizi ve enerji darboğazının gündeme gelmesi ile ortaya çıkmıştır. Sıkı enerji tasarruf politikaları ve buna bağlı olarak iç ortam hava dolaşımının en az düzeye indiği, yetersiz havalandırmanın yapıldığı, dış ortama açılmayan pencerelerin bulunduğu ve klimaların kullanıldığı izolasyonlu bina yapımı, iç ortam hava kalitesinde önemli sorunlar yaratmıştır. Ucuz maliyetli ve olumsuz sağlık etkileri olan inşaat malzemesi kullanımı, rutubet ve kötü havalandırma sistemi binaları birer bakteri yuvası haline getirmiştir (Dilşad, 2013, 113).
İç ortam hava kalitesinin insan performansı üzerindeki etkisi bilinen bir gerçektir. İnsan konforu ve üretkenliği için solunan havanın %30-50 izafi nem içermesi ve çalışma ortamının 19-20°C’de olması gerekmektedir. Sadece sıcaklık ve nemin bile çalışanların performansını önemli ölçüde etkilediği düşünüldüğünde muhtemel kirleticilerin performans koşullarını daha da olumsuz duruma getirebileceği unutulmamalıdır. Daha çok ofis çalışanlarında gözlemlenen ve Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA) nın verilerine göre mücadele edilmesi gereken ilk 10 sağlık sorunu arasında 4. sıraya yerleştirilmiş olan ve çalışanlarda konsantrasyon düşüklüğü, baş ağrısı, burun akıntısı, halsizlik gibi sorunları beraberinde getiren “Hasta Bina Sendromu” olarak adlandırılan durum, çalışma süresi boyunca yetersiz havalandırma koşullarında mevcut kirleticilere maruz kalınması durumunda ortaya çıkar (EPA, 2010). Bu kirleticiler ofis ortamında kullanılan lazer yazıcı, fotokopi makinesi, bilgisayar, kullanılan yer döşemesi, mobilyalar ve duvar boyasından kaynaklanabilecek salınımlar sonucu ortaya çıkar. Kişi uzun süre bu salınımların olduğu ortamda kaldığında şikayetleri artarken, ortamdan uzaklaştığında şikayetleri de kaybolur. (Dilşad, 2013, 113).
İç ortam kalitesinin (IEQ) bina sakinlerinin refahı ve konforu üzerindeki etkisi önemli bir çalışma alanıdır. IEQ’ler ile sakinlerin refahı ve konforu arasında bağlantılar kurarak, literatürün kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi yoluyla bir çalışma sunmaktadır.
Hasta bina sendromu, iç hava kalitesi termal konfor, görsel konfor ve akustik konfor gibi bir dizi konu ele alınmıştır.
IEQ ile bina sakinlerinin konforu ve refah parametreleri arasındaki ilişkinin karmaşıklığı, bu parametrelerin de birbirleriyle olan ilişkileri nedeniyle daha da artmaktadır. Bu alanlardaki literatürün gözden geçirilmesine dayanarak, bina tasarımının daha başlangıçta bina sakinlerinin refah parametrelerini dikkate alması gerektiği tespit edilmiştir.
İnsanoğlu her zaman kendini rahat hissedebileceği kapalı ortamlar yaratmaya çalışmıştır. Çevrenin genel konforunu değerlendirmek söz konusu olduğunda insan sağlığı her şeyden önce gelir. Herhangi bir nedenle yapılara bağlı kapalı çevrelerin hastalığa yol açıyorsa veya bina sakinlerinin sağlığını olumsuz etkiliyorsa, bu endişe verici bir durumdur ve bina sistemindeki bazı tasarım veya teknik kusurlara işaret edebilir. ASHRAE (Amerikan Isıtma Soğutma ve İklimlendirme Derneği) yönergelerinde belirttiği gibi, insanlar zamanlarının yaklaşık %80-90’ını iç mekanlarda geçirdiklerinden ve araştırmalar, bir dizi konfor ve sağlıkla ilgili etkilerin binanın özelliklerine bağlı olduğunu gösterdiğinden, ilgide bir artış olmuştur. Kullanıcı sağlığı ve bina tasarımına ilişkin hem akademik hem de uygulayıcı literatürde. Kapalı ortamdan kaynaklanan birkaç rahatsızlık belirtisinin, bina sakinlerinin iş performanslarında önemli düşüşlere yol açtığını öne süren araştırmalar mevcuttur. Yeni bina yönetmelikleri/mevzuatları ve yeşil bina yönergeleri , genellikle psikolojik, kültürel ve sosyolojik boyutları göz ardı eden eski sürdürülebilirlik fikrini vurgulamıştır. Araştırmalar, bir binanın iç ortam kalitesi (IEQ) (termal, akustik, görsel ve hava kalitesi) ile ilgili sorunların bina sakinlerinin konforu, sağlığı ve üretkenliği üzerinde doğrudan etkisi olduğunu açıkça ortay koymuştur. Ofis binalarında oturanların performansı da araştırmacılar ve uygulayıcılar için büyük bir odak alanı olmuştur.
Araştırmalar, IEQ ve refah arasındaki ilişkinin karmaşık olduğunu gösteriyor. Termal, görsel, akustik ve kimyasal gibi bir dizi iç mekân faktörü, bina sakinlerinin refahını etkileyebilir. Bu ilişkiler genellikle çok karmaşık olabilir ve bireyler üzerinde hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olabilir. Hasta bina sendromu gibi sorunlar, bina ile ilgili hastalıklar ve kirleticiler bina sakinlerinin genel üretkenliği üzerinde bir etkiye sahiptir. Çalışmalar, ruh sağlığı ve kısa vadede kolayca fark edilemeyen ancak uzun vadede önemli sorunlar oluşturabilecek hastalıkları (örn. kardiyovasküler hastalıklar, astımla ilgili sorunlar ve obezite) IEQ ile ilişkilendirmiştir (Horr ve Diğerleri, 2016).
Şekil 1. İç Ortam Çevresel Kalite Şematik Gösterimi
2.1 Ofis Binalarında İç Ortam Kalitesi
İç hava kalitesi (IAQ), bina sakinlerinin sağlığı üzerinde hem kısa hem de uzun vadeli etkileri olan önemli bir konudur. Bir binada IAQ ile başa çıkmak için kullanılan bina tasarımında iki yaygın strateji vardır . Birincisi, havalandırma oranını artırarak iç hava kalitesini iyileştirmek ve bu da hava kirleticilerini azaltmaktır İkincisi, kirleticilerin iç ortam havasına girişini azaltmak için binanın içindeki ve dışındaki kirlilik kaynağını azaltmaktır. Son araştırmalar, endüstriyel olmayan ortamlarda artan dış hava besleme oranlarının hava kalitesini iyileştirdiğini ve hava kirleticilerin konsantrasyonunu azalttığını ortaya koymuştur. Dış havanın verilme hızı, bina içindeki kirleticilerle orantılı olmalıdır. Bina içindeki kirleticilerin miktarı, yüke ve bina sakinlerinin sayısına bağlı olarak değişecektir. Bu nedenle, binanın iç mekan kirleticilerini doğru bir şekilde değerlendirecek ve dış hava giriş oranını buna göre değiştirecek bir mekanizmaya sahip olması gerekir. Bina içi kirleticilerin kaynakları hem inşaat malzemeleri, ofis ekipmanları (faks, bilgisayarlar) hem de binada bulunanlardır. Yeni yeşil bina yönergeleri, düşük kirletici yapı malzemelerinin kullanımına ve uygun hava işleme sistemleri aracılığıyla iç hava kalitesinin etkin yönetimine odaklanmıştır.
Literatürdeki araştırma alanlarından biri de doğal havalandırmanın kullanılmasıdır . Düzgün tasarlanmış bir doğal havalandırma sistemi, düzgün tasarlandığı takdirde, soğutma ihtiyaçlarından önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlama potansiyeline sahiptirİ Doğal olarak havalandırılan ofislerde oturanların, klimalı ofislerde oturanlardan daha az hasta bina sendromu semptomlarına sahip olduğunu gösteren araştırmalar vardır. Ancak dış hava kirliliğinin yüksek olduğu şehirlerde doğal havalandırma da zararlı olabilir . Partikül Maddeye (PM) ve ozona maruz kalmanın bina sakinlerinin sağlığı üzerinde büyük olumsuz etkileri. Mekanik olarak havalandırılan binalarda genellikle dış hava binaya girmeden önce bir filtreleme mekanizması bulunur. Bununla birlikte, doğal olarak havalandırılan binalar için, genellikle kontrol edilemeyen PM ve ozon seviyelerine yol açan böyle bir filtre yoktur. İç ortamdaki ozon konsantrasyonu, dış ortam konsantrasyonu, hava değişim oranları, iç ortam emisyonları, yüzey kaldırma oranları ve kimyasal reaksiyon gibi parametrelere bağlıdır.
Genel iç hava kalitesini araştırmak için biyolojik, kimyasal ve fiziksel izlemeye ihtiyaç vardır. İç hava kalitesini ölçmek için literatürde bir dizi metodoloji önerilmiştir. Bu metodolojiler, biyolojik belirteçlerin incelenmesi, çevresel envanterlerle birlikte birey örneklerinin incelenmesi ve bireylerin kontrollü çevresel koşullara maruz bırakıldığı laboratuvar çalışmaları gibi deneyleri içerir. Mevcut çalışmaların çoğunda eksik olan şey, bina sakinlerinin psikolojik ve fizyolojik durumlarının incelenmesi ve bunların insan vücudunun iç mekân hava kalitesine nasıl tepki verdiği üzerindeki etkisidir. Bu, iç mekân hava kalitesi parametreleriyle birlikte analiz edilen bina sakini memnuniyet anketlerinin geliştirilmesine yol açmıştır. Ancak, mevcut farklı yaklaşımları ve bina sakinlerine yönelik standart anketleri daha fazla değerlendirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.
2.2 Hasta bina sendromu (HBS)
Hata bina sendromu ofis binası veya konut gibi kapalı ortamlardan kaynaklanan bir grup sağlık sorunudur . Doğal açıklıkların kapatılması, uygun şekilde test edilmemiş ve sertifikalandırılmamış yeni inşaat malzemelerinin kullanımı ve mobilya türü, ofis ekipmanı (yazıcı, kişisel bilgisayar) HBS’ye katkıda bulunabilir. Rahatsız edici sıcaklık ve nem, kimyasal ve biyolojik kirlilik, fiziksel durum ve psikososyal durum, HBS’nin temel nedenleri olarak tanımlanan faktörlerden bazılarıdır. HBS’li kişilerin yaşadığı semptomlar arasında gözlerde, burunda ve boğazda tahriş, baş ağrısı, öksürük, hırıltı, bilişsel bozukluklar, depresyon, ışığa duyarlılık, gastrointestinal rahatsızlık ve diğer grip benzeri semptomlar yer alır. Literatürde SBS’ye yol açan karmaşık ilişkilere sahip uzun bir faktör listesi tanımlanmıştır. Araştırmalar, SBS semptomlarının mekanik olarak havalandırılan binalarda yüzde 30-200 daha sık olduğunu gösteriyor. HBS, kişisel olarak bildirilen hastalık devamsızlıklarında artışa ve ofislerde üretkenliğin azalmasına yol açar. HBS’nin, doğal havalandırmalı binalarda oturanlara kıyasla, özellikle mekanik havalandırmalı ve klimalı binalarda oturan kadınlar için hastane ziyaretlerinde artışa yol açtığı sonucuna varan birkaç çalışma vardır.
Havalandırmanın yanı sıra küf, toz, akar, alerjenler, ev içi aldehitler , Uçucu Organik Bileşikler (VOC), havadaki mantarlar, pestisitler, tütün dumanı, aydınlatma, hava değişim veya sirkülasyon oranları , karbon monoksit , karbondioksitSBS semptomlarına yol açar. Sudan zarar gören binalarda havaya kronik olarak maruz kalmak, genellikle pulmoner fonksiyonlarda alerjik ve tahriş semptomlarıyla bağlantılıdır. Astım ve hipersensitivite pnömonisinin, iç mekan havasındaki biyolojik kirletici maddelere maruz kalmanın tetiklediği atopi ve inflamasyon ile ilişkili olduğunu kanıtlayan kanıtlar da vardır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ofis binası çalışmalarının sonuçları, zemin veya sandalye tozundaki mantar konsantrasyonlarının göz tahrişine, astıma ve üst solunum yolu semptomlarına yol açtığını göstermiştir. Araştırma ayrıca mantar konsantrasyonlarının daha düşük iş tatminine yol açabileceğini ortaya koymuştur.
SBS araştırmasına göre, binaların iç mekan kimyasallarına maruz kalmayı azaltacak şekilde tasarlanması önemlidir, su sızıntısını önlemek için tüm su borularının ve ıslak alanların izlenmesi ve kontrolünün yanı sıra, iç havanın sürekli olarak izlenmesi gerekir . Su borularının izlenmesi, birçok küf ve akarla ilgili sorunun temel nedeni olan rutubetin azalmasına yol açacaktır. Uygun, üçüncü taraf sertifikalı yapı malzemelerinin seçimi, iyi iç ortam kalitesi [IEQ] ve HBS’nin azaltılması için de çok önemlidir
2.3. Termal Konfor
Termal konfor muhtemelen IEQ’nun en önemli ve kolayca tanımlanabilen parametresidir. Kullanıcıların tam kapasitede üretim yapabilmeleri için çalışma alanlarının termal olarak konforlu olması gerekir. Bununla birlikte, termal konfor, coğrafi konum ve iklim, yılın zamanı, cinsiyet, ırk ve yaş gibi faktörlerle ilişkili olan bireysel yolcunun termal adaptasyonuna dayanmaktadır.
İnsan vücudu yaklaşık 37 °C’lik bir sıcaklığı korumaya çalışır . Sıcaklık, konveksiyon, radyasyon ve buharlaşma yoluyla insan vücudu ve çevre arasındaki ısı alışverişi yoluyla korunur. Termal konfor, herhangi bir binanın enerji tüketimi üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir, çünkü bina sakinlerinin herhangi bir rahatsızlık hissi, kontrollerin optimal olmayan seviyelere ayarlanmasına yol açar. Termal konfor altı faktörden etkilenir; çevresel parametreler olarak sınıflandırılabilecek dördü hava sıcaklığını, ortalama ışıma sıcaklığını içerir., hava bağıl nemi ve hava hızı. Diğer ikisi kişisel faktörler olarak sınıflandırılır ve insan metabolik hızlarını ve giyim yoluyla izolasyonu içerir. Tüm bu faktörlerin binanın kendisinin tasarım aşamasında dikkate alınması gerekir. Cinsiyet, yaş ve iklim koşullarının tümü, bina sakini tarafından algılanan termal konfor üzerinde bir etkiye sahiptir. Binanın konumu ve tipolojisi, dış iklim ve mevsim ile birlikte bina sakinlerinin termal konforunu da etkiler.
ASHRAE 55 (2010) ve ISO 7730 (1994) standartlarına göre ısıl konfor, “ bulunduğu ısıl ortamdan memnuniyet ifade eden ruh hali ” olarak tanımlanmaktadır . Bu standartlar, dünya çapındaki bina tasarımcıları tarafından kıstas olarak kullanılmaktadır. Binalarda pasif tasarım kavramı son 15 yılda gelişmiştir, ancak Kuzey Avrupa’nın soğuk ikliminde pasif standartlara ulaşmak, optimum düzeyde soğutma ve yolcu konforu elde etmek için mekanik soğutmanın gerekli olduğu Orta Doğu’da bunu başarmaktan farklıdır. Oysa tropik iklimde binalar doğal olarak havalandırılır ve önemli ölçüde daha az enerji tüketir, bu da bina sakinlerine doğaya daha yakın oldukları hissini verir. Termal konforun, yerel iklimlendirme ve görev ortamı koşullandırması gibi daha az enerji tüketen önlemler kullanılarak da iyi korunduğu bulunmuştur Konfor algısı iklimden iklime değişir ve kültürden de etkilenir. Bir çevrede oturan kişinin nihai termal adaptasyonu ve konfor algısı üç faktör tarafından tanımlanır: davranışsal uyum, fizyolojik uyum ve psikolojik alışkanlık veya beklenti. Termal konforu ölçmek için oldukça yerleşik yöntemler vardır. Çevrenin fiziksel olarak uyarlanması ve binaların termal konfor için tasarımı, tasarım aşamasında dikkate alınmalıdır, çünkü inşaat sonrası yapının değiştirilmesi verimsiz ve pahalıdır.
2.4. Akustik konfor
Binaların akustik konforu, bina sakinlerini gürültüden koruma ve binanın tasarlanma amacına uygun bir akustik ortam sunma kapasitesidir. Ticari binalarda akustik konfor ile bina sakinlerinin üretkenliği arasında doğrudan bir ilişki vardır. Açık plan ofislerdeki büyümeyle birlikte, akustik konfor ve mahremiyet sorunları, oturanların üretkenliğini etkileyen önemli sorunlar olarak tanımlanmıştır. Önemli bir parametre olarak kabul edilmesine rağmen, araştırmalar, akustik konforun bina tasarımında yüksek öncelikli olarak kabul edilmediğini ve kullanım sonrası verimlilikle ilgili birkaç soruna yol açtığını göstermektedir. Akustik problemler, havadaki seslerden, dış mekan gürültüsünden, bitişik alanlardan gelen gürültüden, ofis ekipmanlarından gelen gürültüden ve yakındaki tesislerin sesinden kaynaklanır. Ofislerdeki akustik sorunlar iki ana kategoriye ayrılabilir: çeşitli seslerden kaynaklanan rahatsızlık ve iletişim mahremiyetinin olmaması. Gürültünün seviyesi, spektrumu ve zamanla değişimi, rahatsızlık seviyesini etkileyebilir. Diğer insanların konuşmasından, çalan telefonlardan ve diğer düzensiz seslerden kaynaklanan gürültü, daha sürekli olan düzenli seslere kıyasla daha fazla rahatsızlık ve rahatsızlık yaratabilir. Bu nedenle akustik problemlerin binanın tasarım aşamalarında ele alınması gerekir. Akustik sorunları tasarım aşamalarında ele almak için, iç ve dış mekanlarda neler olacağını değerlendirmek önemlidir. Konuşma Anlaşılırlığı Endeksi, konuşma mahremiyetinin bir ölçüsüdür ve ofis binaları için sözlü iletişimin kolaylığını ölçer. Gürültü önleme için üç strateji şunlardır: (a) tavan döşemesi kullanılarak sesin emilmesi; (b) iş istasyonu panelleri ve çalışma alanı düzeni kullanılarak sesin engellenmesi; ve (c) elektronik ses maskeleme teknikleri kullanılarak sesin örtülmesi. Ancak, tüm bu tekniklerle kişinin optimal bir dengeye ulaşması gerekir. Örneğin, gürültü maskeleme o kadar yüksek olabilir ki, binadakilerin duyulması için normalden daha yüksek sesle konuşmaları gerekebilir. Bu, etraflarındaki herkes için sıkıntıya yol açacaktır.
Bu alandaki bilgilerimize rağmen, akustik konfor hala eksiktir. Her ne kadar popüler hale gelmesine ve giderek daha fazla binanın akustik konfor açısından analiz edilmesine rağmen, bu alanda kat etmemiz gereken çok yol var. Yeşil bina yönergeleri, akustik konforu kriterlerden biri olarak dahil etmeye başlamıştır, ancak bunun için genel öncelik düşüktür. En popüler yeşil bina yönergelerinden biri olan Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED), akustik kredileri bir seçenek olarak dahil etmiştir, ancak bunu yeşil bina yönergelerinin zorunlu bir unsuru haline getirmek için daha yapılması gereken çok şey vardır. Hesaplarına akustiği dahil eden Küresel Sürdürülebilirlik Değerlendirme Sistemi gibi yeşil bina yönergeleri vardır, ancak tüm bu hesaplamalar binalarda kullanımdan önce sunulur. Kullanımdan sonra binanın iç düzeni sıklıkla değişir ve bunun genel plan üzerinde etkisi olabilir. Akustiğin bina sakinlerinin konforu ve üretkenliği üzerindeki genel etkisi literatürde iyice yerleşmiştir ve bu nedenle günümüzde ofisler, sağlık hizmetleri ve okullar için yeni binaların tasarımında daha fazla dikkate alınmaktadır.
Şekil 2. Gürültü desibel dereceleri ve İnsan üzerindeki etkileri (Mehmet, 2007, 95)
2.5. Görsel Konfor
Binalarda yaşayanların refahı ve üretkenliği için görsel konfor çok önemlidir. Geçmiş birkaç çalışma, görsel konforun çalışanın iş performansı, üretkenliği, konforu ve memnuniyeti üzerindeki etkisini analiz etmiştir. Pencerelerin tercih edilmesi ve doğal manzaraların terapötik etkisi literatürde iyice yerleşmiştir. Görsel konfor, aydınlatma koşullarını ve kişinin çalışma alanından manzaraları tanımlar. Yetersiz ışık ve özellikle gün ışığı veya parlama, nesneleri veya ayrıntıları net bir şekilde görme yeteneğini azaltır. Mimari tasarımın ofis aydınlatması üzerinde doğrudan etkisi vardır ve ofis aydınlatmasının sağlık ve üretkenlik üzerinde doğrudan etkisi vardır. Doğal aydınlatmanın olmadığı yerlerde veya doğal aydınlatmanın azaldığı akşam saatlerinde, bina sakinlerinin refahını sağlamak için yapay aydınlatmanın yanı sıra doğal aydınlatmaya erişim önemlidir.
İş yerindeki görsel konforun iş sonrası konfor üzerinde de etkisi vardır. İşten sonra evde görsel konforun uyku kalitesi üzerindeki etkisini inceleyen araştırmalar var. Bu çalışmalar cinsiyet, yaş ve mevsimlere göre genel rahatsızlık düzeyleri ve sağlık üzerindeki etkiler üzerindeki etkilerdeki farklılıkları belgelemiştir. Görüş tipi, görüş kalitesi ve sosyal yoğunluk gibi birçok görsel konfor kriteri, bina sakinlerinin fiziksel ve psikolojik sağlıkları üzerinde etkilidir. Yoğun şekilde döşenmiş ofisler ve açık plan ofisler, görsel konfor üzerinde olumsuz etkiye sahiptir ve bu da bina sakinlerinin refahı üzerinde olumsuz bir etkiye yol açar. Pencerelerin geometrisi, fotometri yüzeylerin sayısı, cam miktarı vb. hepsi bir çalışma alanındaki aydınlatma seviyeleri üzerinde bir etkiye sahiptir. Görsel konfor, bina sakinlerinin genel üretkenliğinde, konforunda ve refahında o kadar hayati bir rol oynar ki, binaların aşırı yapay aydınlatma kullanımından kaçınması gerekirken yine de bir miktar optimalliği sürdürmesi gerekir. Bu nedenle daha bütüncül bir resim elde etmek için gün ışığı, yapay aydınlatma, kamaşma ve görsel konforu birlikte incelemek gerekir.
2.6 Aydınlatma Konforu
İş koşullarının doğurduğu yorgunluğun büyük bir kısmının göz zorlanmasından ileri geldiği düşünülmektedir. Bu nedenle çalışma ortamları gözü yormayacak şekilde mümkün oluğunca Aydınlık olmalıdır. İyi bir aydınlatmayla insan performansı %15 hatta bazen %40 oranında artabilir. İşyerindeki aydınlatmanın kalitesi, çalışanların verimliliğini, sağlığını ve morallerini önemli ölçüde etkiler. İşyerindeki aydınlatma düzeyi, çalışanların davranış şekli, çalışma gücü ve görme olgularına doğru orantılı etkiler yapar. Yapılan bir araştırmalar aydınlatmanın performans üzerinde %14-40 oranında etkisi olduğunu ortaya koymuştur. Görme organı olan gözün fonksiyonlarını etkileyen her türlü etken, kişilerin faaliyetlerini ve performanslarını ciddi anlamda etkilemektedir.
İşyerindeki yeterli düzeyde aydınlatma, çalışanlar üzerinde olumlu psikolojik etkiler yaratır. Yeterli aydınlatma sağlanmış işyerlerinde çalışanlar, kötü aydınlatılmış işyerlerinde çalışanlara göre daha iyi görebilmekte ve buna bağlı olarak da daha geç yorulmaktadırlar. Çalışma yapılan yerlerdeki aydınlatmanın gereğinden az olması halinde, çalışanlarda göz ve vücut yorgunluğu çabuk oluşur. Bu ise, kişilerin kaza yapma olasılığını arttırır. Yapılan bir araştırmada; işyerindeki ışık şiddetinin 50 lüksten 200 lükse çıkarılması halinde kaza oranının %32′ ye düştüğü saptanmıştır. Aynı işyerinin duvarlarının açık ve yansıtıcı bir renkle boyandıktan sonra kaza oranlarında %6,5 ‘lik bir azalma daha olduğu görülmüştür. İşyerinde düzenli ve yeterli bir aydınlatmanın sağlanabilmesinde ışık kaynaklarının seçimi ve bu kaynakların işyerindeki dizaynları çok önemlidir. İşyerinde oluşturulacak uygun bir aydınlatma sisteminin ise; yapılan işinin niteliği, gerektirdiği personel-makine çalışma hızı, işin yapılması öngörülen süre, işin önemi gibi unsurların dikkate alınarak yapılması oluşturulması gerekmektedir. (Mehmet, 2007, 99)
3. Sonuçlar
Sürdürülebilirlik, çevresel, sosyal ve ekonomik boyutları içerir. Tüm bu üç unsurun bina tasarımına dahil edilmesi, binaların performansını iyileştirmek için önemli hale gelmektedir. Sürdürülebilir bina tasarımı, enerji verimliliği merkezli yaklaşımdan kullanıcı deneyimi merkezli yaklaşıma geçmiştir. Yeni araştırma, sürdürülebilirlik derecelendirme sistemlerini bina sakinlerinin konforu ve doğal kaynakların korunması ile ilişkilendirmeye çalıştı. Sürdürülebilir bina tasarımı ve kullanıcının refahı alanındaki araştırmalar, enerji performansı, gün ışığı, havalandırma, akustik ve bina sakinlerinin geri bildirimlerine odaklanır. Ancak, oturanların refahı ve konforu, binanın performansı ile çatışabilir. Bu, bina sakinlerinin refahından ziyade bina verimliliği lehine karar verilen bir çatışmadır.
Konfor ve esenlik parametreleri dahilinde çatışmalar olabilir. Örneğin, doğal havalandırma veya daha yüksek havalandırma oranı, binanın içine daha fazla dış arka plan gürültüsünün girmesine izin verebileceğinden, bina sakinlerinin akustik konforu üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir. Bina kabuğu ile bina sakinlerinin görsel ve termal konforu arasındaki ilişkiyi de vurgulayan araştırmalar mevcuttur.
Akustik konfor üzerine yapılan araştırmalar, yeşil binalarda yaşayanların genel konfor ve akustik konfordan duydukları memnuniyetin, yeşil derecelendirilmemiş binalara göre daha düşük olduğunu ortaya koymaktadır. Yaygın yeşil bina stratejilerinden bazıları zayıf akustiğe neden olur. Gürültü kaynakları ve bina sakinleri arasında daha az bariyer sağlayan yeşil binalardaki stratejiler, zayıf akustik konfora yol açar.
Ofis yerleşimleri günışığı, doğal havalandırma ve akustik arasında denge kuracak şekilde tasarlanmıştır. Yeterli gün ışığı alan açık plan ortamlar, akustik tasarım göz ardı edilmediği sürece gerçekten verimli çalışma alanları olabilir. Gün ışığını ve doğal havalandırmayı artırmak için yeşil binalar genellikle çok yüksek oranda açık plan alanlara sahiptir. Ancak bu, fiziksel engeller biçimindeki önemli akustik kontrol yöntemlerini ortadan kaldırır. Akustik konfor üzerinde geometrinin de etkisi vardır. Alan kare ise akustik konfor daha yüksektir. Bununla birlikte, kişi uzun ve dar bir alana sahip olduğunda, akustik olarak, sesin iki duvar arasında sıçradığı ve orada oturanlar için gürültü oluşturduğu bir bowling salonu türü etki yaratır. Yeşil bina tasarımında akustik konforu olumsuz etkileyen birkaç uygulama daha vardır. Yerden ısıtma kullanımı , sesi emme eğiliminde olan halıların ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Temizliğe yardımcı olması için zemin ve duvarlarda daha sert malzeme kullanılması da önemli bir konudur. Malzeme ne kadar sertse, gürültüyü emme kapasitesi o kadar azdır. Bu nedenle daha sert malzeme kullanımı iç mekanda daha fazla gürültüye neden olur.
Tüm bu sorunların sonunda, insanların sağlığı ve esenliği üzerinde bir etkisi olacaktır. Yukarıdaki örnekler, yeşil bina parametrelerinin ve uygulamalarının bina sakinlerinin sağlığı ve refahı üzerinde bir etkisinin olabileceğini göstermiştir. Pasif tasarım konsepti, termal konfor ile sürdürülebilir tasarımı birleştirmeye çalışır. Bina sakinlerine kontrol sağlama, eğitim verme ve farkındalıklarını artırma gibi çeşitli stratejiler, bina sakinlerinin binadan genel memnuniyeti üzerinde etkilidir. Binaların etrafındaki daha az trafik ve diğer açık hava etkinlikleri nedeniyle geceleri daha az gürültü ve kirlilik olduğundan, kentsel alanlardaki binalar geceleri daha yüksek bir doğal havalandırma seviyesine sahip olabilir.
IEQ’ler binanın yaşam döngüsü boyunca dikkate alınmalıdır. Tasarım, inşaat, işletmeye alma ve bakım aşamalarında alınan kararlar binanın yaşam döngüsü boyunca etkiye sahiptir. Kalıcı giriş yollarına sahip dış girişlerin tasarımı, kir parçacıklarını yakalar ve bunların iç mekânda görünmesini engeller. Enerji verimliliği ile optimum miktarda temiz hava arasında bir denge oluşturabilir. İç mekân koşulları ve hatta mahalle koşulları sık sık değişebileceğinden, her binanın işletimi sırasında kaynak kontrolü uygulandığında yeterli IEQ elde etmek en kolay yoldur.
Şekil 3 Çevresel Faktörlerin İnsan Üzerine Etkisi (Rana, 2018, 76).
Malzemelerin bina performansı üzerinde oynayacağı çok önemli bir rol vardır ve bunların seçimi özel dikkat gerektirir. Bir binada kullanılan malzemeler termal performansı, iç mekân kirliliğini , görsel konforu ve akustik konforu etkiler. Mimarlar ve tasarımcılar, rahatsız edici koku veya VOC üretmeyen malzemeleri seçebilirler. Malzeme seçimi ayrıca ses emme yeteneğini en üst düzeye çıkarmaya yardımcı olabilir. Ek olarak, iyi bir ses maskeleme sistemi, kullanım sonrası diğer akustik sorunları tamamen ortadan kaldırabilir.
Binaların tasarımı, kullanıcıların doğal çevreleriyle olan etkileşimlerinden ve görüşlerinden de yararlanabilir. Görüş alanında doğrudan parlamayı azaltmak için doğal aydınlatma kullanmak ve aynı zamanda gölgeleme cihazları kullanmakta fayda var. Duvarlarda açık renklerin kullanılması da görsel konforu arttırabilir. Ek olarak, eğer bina sakinlerine kısma kontrolleri aracılığıyla aydınlatma kontrolü verilebilirse, bu görsel konforun sağlanmasına daha fazla yardımcı olabilir.
Binaların yeşil kimlik bilgileri ile sakinlerinin refahı arasında denge kurmak oldukça önemlidir ve binaların tasarlandıklarını sunmalarını sağlamak için izleme ve kontrole daha yüksek düzeyde vurgu yapılır. Binaları tasarlarken bina sakinlerini göz önünde bulundurmak oldukça önemlidir. Artık bina tasarımının ilkeleri bina sakinlerinin ihtiyaçlarını, konforunu ve refahını kapsamalıdır.
Bu literatür taraması çalışması, iç ortam kalitesi ile bina sakinlerinin sağlığı ve refahı arasındaki doğrudan ve dolaylı ilişkileri analiz etmiştir. Bununla birlikte, iç ortam kalitesinin, bina sakinlerinin üretkenliği ve bina sakinlerinin davranışları üzerinde de yüksek düzeyde bir etkisi vardır. Çalışma ayrıca odağını ofis binalarıyla sınırladı. Bu çalışma, iç ortam kalitesine odaklanan araştırmacılar için çeşitli araştırma konuları açmaktadır. Araştırmacılar, çalışmayı iç ortam kalitesi ve bunun bina sakinlerinin üretkenliği ve bina sakinlerinin davranış ve davranış değişikliği ile ilişkisi üzerine yoğunlaştırabilirler.. Bu son teknoloji çalışma aynı zamanda araştırmacılara okul, perakende ve konut binalarında iç ortamın sağlık ve esenlik üzerindeki etkisine ilişkin son teknoloji bir çalışma geliştirmeleri için bir örnek sunuyor. Bu çalışma, bulguları LEED (Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik), BREEAM (Bina Araştırma Kuruluşu Çevresel Değerlendirme Metodolojisi) ve GSAS (Küresel Sürdürülebilirlik Değerlendirme Sistemi) gibi çeşitli yeşil bina derecelendirme sistemlerine bağlayarak da ileriye götürülebilir.
İnsanların konforunun ve refahının IEQ’den nasıl etkilendiğini, literatürün gözden geçirilmesi, IEQ ile bina sakinlerinin refahı arasındaki ilişkinin ve IEQ’lerin kendi aralarındaki ilişkisinin oldukça karmaşık olduğu vurgulanmıştır. Ancak hayatımızın %90’ından fazlasını iç mekanlarda geçirdiğimiz göz önüne alındığında, bunu anlamak ve buna göre hareket etmek önemlidir.
Literatüre dayanarak, tasarımcıların ve mühendislerin hasta bina sendromu, termal, görsel ve akustik konfor gibi bir dizi faktörü dikkate almaları önemlidir. Literatür, yeşil bina tasarımlarının, tasarlanan binanın konforlu olacağını ve bina sakinlerinin refahını sağlayacağını otomatik olarak garanti etmediğini göstermektedir. Bina verimliliği ve sürdürülebilirlik üzerindeki etkinin yanı sıra bina sakinlerinin refahına ilişkin daha spesifik ve derinlemesine değerlendirmeler gereklidir. Sadece potansiyel olarak konforlu bir bina tasarlamak yeterli değildir. Operasyonları sırasında bina ve kullanıcı performansının da izlenmesi gerekir.
DEĞERLENDİRME ve SONUÇ Tasarımın insan üzerinde stres yaratabilecek potansiyele sahip olması sebebiyle tasarımcılar yapma çevreyi şekillendirirken daha sorumlu davranmalıdırlar. İnsanlar çevrelerini şekillendirirken çevre de insanların sağlığı üzerinde direkt ya da dolaylı etki etmektedir. Çevresel faktörlerin mekan kalitesi ve insan sağlığına olan etkilerinin kapsamlı bir literatür taraması ile ele alındığı araştırmada farklı bina tipolojileri üzerinden yapılan araştırma sonuçlarına yer verilmiştir. Bu bağlamda, insanın öncelikle zihinsel performansının önemli olduğu eğitim yapıları, ofis gibi farklı bina tipolojilerinde; ruhsal ve biyolojik rahatsızlıkların tedavi edilmeye çalışıldığı; poliklinik, hastane, kliniklerde; gerek planlamanın gerekse donatı düzeni, yerleşimi, renk-malzeme seçimi ve aydınlatma kararlarının işitsel ve iklimsel diğer parametreler ile birlikte ne kadar önemli olduğu çeşitli araştırmalara üzerinden anlatılmıştır. Bu bağlamda yapma çevrede, planlamanın mekan organizasyonu, kişisel alan, mahremiyet açılarından ele alındığında, çevresel faktörlerden iç hava kalitesi, akustik ve aydınlatmarenk konuları ile birlikte insan sağlığı üzerindeki etkileri Tablo 1’de özetlenmektedir.
Yapma çevrede konfor koşullarının kullanıcı memnuniyeti açısından gerçekleştirilmesi mekanın niteliği yani kalitesi açısından son derece önemlidir. Tasarımda çevresel faktörlerin, çevresel verilerin; insan potansiyelini dikkate alarak değerlendirildiği, yorumlandığı mekanların, kişilerin fizyolojik sağlığı, biyolojik reaksiyonları, psikolojik durumları hatta kimliği üzerinde olumlu etki edeceği açıktır. Çevresel etkenlerin doğru olarak değerlendirilmediği ve sonucunda “hasta bina sendromu” olarak ortaya çıkan durum ile mekan içerisinde kullanıcılar için uygun olmayan fiziksel koşullar; iç hava kalitesi; gürültü düzeyi, yetersiz doğal ve yapma aydınlatma insanlar üzerinde negatif etki ederek farklı sağlık sorunlarının doğmasına, performanslarının azalmasına ve bulundukları ortamdan mutsuz olmalarına yol açmaktadır. Zalejska-Jonsson, Wilhelmsson (2013), çalışmalarında iç ortam kalitesinin kullanıcılar tarafından algılanma düzeyinde yaş, cinsiyet, ırk, yaşam tarzları gibi farklılıklarının belirleyici olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte kullanıcı ihtiyaçlarının doğru belirlenmesi ve buna yönelik tasarım ve uygulama çalışmalarının gerçekleştirilmesinde tasarımcılar, mühendisler, ilgili kanun ve yönetmelikleri belirleyenler olmak üzere tüm aktörlere önemli sorumluluklar düşmektedir.
Şekil 4 – Yüksek Yapılarda İç Ortam Kalitesini Etkileyen Yapı Özellikleri (Dinçer ve Esma, 2016, 222).
Kalite faktörleri dikkate alındığında iç ortam kalitesinin, ışık şiddeti, gürültü, ısı, hava kalitesi gibi durumların kapalı alanlarsa belirli periyotlarla ölçülmesi ve çalışanların performansı ve sağlığını etkileyecek parametreler çıkması durumunda ise düzeltici önleyici faaliyetler alınması gerekmektedir.
4. Kaynaklar
Süreli Yayınlar
(Horr ve Diğerleri 2012), Yousef Horr – Muhammed Arif – Martha Katafygiotou – Ahmed Mazroei – Amit Kaushik – Esam Elsarrag, Impact of indoor environmental quality on occupant well-being and comfort: A review of the literatüre. International Journal of Sustainable Built Environment Volume 5, Issue 1, June 2016, Pages 1-11 https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2212609016300140
(Mehmet, 2007, 95), İşyeri Çalışma Sistemi ve İşyeri Fiziksel Faktörlerinin İş Kazaları Üzerindeki Etkisi. Türk İş Hukuku ve İktisat Dergisi Cilt: 20 Sayı: 6 , Cilt: 21 Sayı: 1 Mayıs / Ağustos 2007 Sayfa 80 – 106)
https://tuhis.org.tr/upload/dergi/1348812331.pdf
(Rana, 2018, 76), Çevresel Faktörlerin Mekan Kalitesi ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri. (Dergi Makalesi) The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication – TOJDAC ISSN: 2146-5193, January 2018 Volume 8 Issue 1, p.67-78 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/408330
(Dinçer ve Esma, 2017, 222), Yüksek Konut Yapılarında İç Ortam Kalitesinin İncelenmesi, Megaron Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, S 213 – 227
https://www.academia.edu/33583547/Y%C3%BCksek_Konut_Yap%C4%B1lar%C4%B1nda_%C4%B0%C3%A7_Ortam_Kalitesinin_%C4%B0ncelenmesi
(Ateş Bayazıt Hayta, 2007), Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dergisi Yıl: 2007 Sayı: 1 https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/842690
Şekiller
Şekil 1. İç Ortam Çevresel Kalite Şematik Gösterimi, (Akazar, Ofislerde iç ortam hava kalitesi).
Şekil 2. Gürültü desibel dereceleri ve İnsan üzerindeki etkileri (Mehmet, 2007, 95).
Şekil 3. Çevresel Faktörlerin İnsan Üzerine Etkisi (Rana, 2018, 76).
Şekil 4. Yüksek Yapılarda İç Ortam Kalitesini Etkileyen Yapı Özellikleri (Dinçer ve Esma, 2016, 222).